Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bilinçaltınızdan Gelen Ebeveyn!

Resim
Bilinçaltınızdan Gelen Ebeveyn kitabı çıkacağını duyduğum andan itibaren okumayı istediğim bir kitap. Yazarının Feride hanım olması, editörlüğünü Feyza hanımın yapması da isteğimi arttıran sebepler. Kitabı okuduğumda anlatılmak istenen şeylere çok yabancı olmadığımı fark ettim. Mesela ihtiyaçlarımızı ve isteklerimizi fark etmemizin getireceği faydaların anlatıldığı kısımda yakın zamanda Şiddetsiz İletişim kitabını okumamın katkısını gördüm. Zaten bana hep öyle oluyor. Bir konu üzerinde yoğunlaştığımda bunları pekiştirecek şeyler karşıma çıkıyor, bakış açımı genişletiyor konu üzerine. Belki de bu algıda seçiciliktir bilemiyorum. Kitabın ismine bakıldığında sanki sadece ebeveynlerin okuyacağı bir kitap gibi anlaşılabilir. Fakat çocukluğu üzerine düşünen, kendini geliştirmek isteyen, çocukluğun şimdiki bize olan etkisini merak edenler için oldukça güzel anlatılmış, konuların birbiriyle iyi bağlandığı bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Okuduğum başka bir kitapta bize nasıl ebeveynlik yapıl...

Kendi tanıklığın senin en önemli tanıklığın!

Doğan hocanın röportajında geçen önemli bir kısmı burada paylaşmak istiyorum.  Doğan hoca, doğan her çocuğun kutsal bir emanet olduğuna vurgu yapıyor. Eğer bunun farkına varılırsa bunların müthiş bir potansiyel olduğunu söylüyor. Bu potansiyel fark edildiği zaman emanet olduğu ve vebalinin olduğu da fark edilir. Ve o zaman elinden geleni yaparsın ve bu senin için yük olmaz, hayatına şükür duygusu getirir. Bunlara dikkat çektikten sonra asıl önemli noktaya değiniyor. İnsan hayatında iki türlü yaşam var. Bunlar “dış odaklı” ve “iç odaklı” tanıklık. Dış odaklı tanıklıkta anne, baba, öğretmen ve otoriterlerin ne diyeceğine bakılır. Sürekli dışa hesap veren bir yapı var. İç tanıklıkta ise insanın iç tanıklığına giden bir yolculuk var. Dış tanıklık hep bir denetime dayalıyken, iç tanıklığa önem verilmesi gelişime dayalı oluyor diyor.  Burada 6 tanıklık boyutu var ve benimde asıl paylaşmak istediğim nokta bu boyutlar.  “Bu her za...

Kitap Özeti: Ölüm Korkusunu Yenmek

Resim
Kitabın ismi “Ölüm Korkusunu Yenmek”. Psikolojiye olan ilgimden dolayı bu tarz kitapları okumayı seviyorum. Bu kitabın yazarı da ünlü bir psikiyatrist. Kitabı okumadan önce isminin bende çağrıştırdığı şey başkaydı, farklı bir içerik bekliyordum. Fakat kitabı okuduktan sonra neden bu ismin konulduğunu anladım, beklentimi karşıladı.  Ölüm hayatımızda en gerçek olan şeylerden biri. Çoğu zaman bu gerçek ile yüzleşmek kolay olmuyor. Ölüm korkusunun nasıl yenilebileceği belirsiz bir şey. Bu noktada kitap şöyle bir şey mesaj veriyor: Hayatta kalmak için uğraşırsanız, ölüm korkusu aklınıza gelmez. Çünkü yaşamaya odaklanınca ölümü düşünmezsiniz. Bunu da kitapta hikayesini anlatan Bob Berger’den anlıyoruz. Çünkü Bob bir soykırım döneminde ölüm tehdidi ile sürekli karşılaşan biri ve ölmemek için yaşamaya çalışmak zorunda. Böyle olunca hayatta kalmak gibi bir amacı ve bu doğrultuda gayreti oluyor. Yalom, arkadaşına karşılaştığı zorluklarla ve sürekli ölümle burun buruna gelmekle nasıl başa çık...

Kitap Özeti: Robotların Yükselişi

Resim
Robotların Yükselişi, yapay zekanın gelecekte insanların işlerini elinden alacağından bahsediyor. Teknolojinin hızlı gelişmesi ve bu gelişmenin katlanan bir hızla ilerlemesi, insanların yapay zekanın gerisinde kalmasına sebep olacak. Gelecekte yapay zekanın el atmadığı bir sektör olmayacak gibi duruyor. Kitabı okudukça gelecek hakkında epey kaygılanıyorsunuz. Eğer yapay zeka insanları işsiz bırakırsa ne olacak? Ekonomi nasıl bir sistemde olacak? Yapay zekanın ilk olarak kas gücü gerektiren, rutin işlere el atacağı söyleniyor. Nitekim günümüzde örnekleri de mevcut. Fakat yapay zekanın kendini geliştirme gücünü göz önüne aldığımızda yüksek vasıf gerektiren işlere de el atacağını tahmin etmek zor olmuyor. Şöyle düşünün, katlanarak büyüyen ve gelişen yapay zekaya karşı ondan daha vasıflı olmaya çalışmak zorundayız. Yapay zeka zamandan da tasarruf sağlıyor. Örneğin yapay zekanın birini programladıktan sonra bunu diğerlerine aktararak anında aynı vasıfta makineler elde etmek mümkün. Fakat bi...

Bir Yaşam Dili Olarak Şiddetsiz İletişim

Resim
İ nsanlar anlaşılmak ve anlaşıldığının da farkında olmayı ister. Bunun için de doğru iletişim kurmak oldukça önemli. Bu noktada Şiddetsiz İletişim, iletişime dair kıymetli şeylerden bahsediyor.  Şiddetsizlik, bize hükmeden olumsuz davranışların yerine olumlu davranışların kazanılmalı ilgili bir kavram. Düşüncelerimize bencillik, hırs, öfke, önyargı, kuşku, saldırganlık hakim olmasın. Bunların yerine sevgi, saygı, anlayış, takdir, şefkat ve başkasına yönelik özen olsun.  Şiddetsiz İletişim de kendi ihtiyaçlarımızı fark ettikten sonra başkalarının ihtiyaçlarını da fark edeceğimizi ve bu sayede empatik bir yaklaşım göstereceğimiz bahsediliyor.  Bizi dikkatle gözlem yapmaya, ortam şartlarını ve bizi etkileyen davranışları fark etmeye yönlendiriyor.  Şiddetsiz İletişim sürecinin dört temel öğesi var. Bunlar gözlem, duygu, ihtiyaç ve istek/rica.  Bu süreçte: bizi etkileyen gözlemlediğimiz somut davranışlar, bu gözlemimize bağlı olarak kendimizi nasıl hissettiğimiz, du...

Yağmur, Nurullah Genç ve ben

Resim
Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur   Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından   Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur   Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından   Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat   En müstesna doğuşa hamiledir kainat   Söze Nurullah Genç hocamın dizeleri ile başlamak istedim, böylesi daha güzel. Sonrasında benim için ayrı bir yere sahip olan Nurullah Genç ile nasıl tanış olduğumdan bahsederek devam etmek istiyorum. Röportaj videoları izlerken Nurullah Genç ile yapılan bir röportajla karşılaştım ve onu izlemeye başladım. Videoya başlar başlamaz beni etkisi altına aldı diyebilirim. Video bitmesin, Nurullah hoca biraz daha konuşsun istedim. Hayat hikayesini anlatıyordu hocam. Hayata bakışı, başından geçenler ve olaylar karşısında takındığı tavır ilgimi çekti ve hoşuma gitti. Nurullah hoca o kadar mütevazı ki insanı dinletiyor, söyledikleri insanın kalbine tesir ediyor. Dinlerken de yüzünüzden tebessüm, aklınızdan dü...

Dünya sadece bizim mi?

Buzulların erimesini hep kendi açımdan değerlendirdiğimi fark ettim. Evet buzullar eriyor ve bu insanlık için bir tehlike. Fakat sadece insanlık için mi? Buzullar orada eriyor ve etkisi bize anında gelmiyor. Ya yaşamın kendisinin buzullar olduğu canlılara etkisi?  Buzulların o erime anları insanın tüylerini diken diken ediyor. O gürültülü sesi ve oluşturduğu dalgalar da buna dahil.  Bu kez buzulların erimesini yaşam alanı buzullar olan canlılar açısından düşünelim. Gözlerinin önünde yaşadığın yer kayıp gidiyor. Başka alternatifin yok ve ayrıca bu durum senden kaynaklanmıyor. Senin yaşamını tehdit ettiği kadar senin neslinin yok olmasına da sebep olacak kadar sıkıntılı bir durum.  Kendi ettiklerimiz sonucunda karşılaştığımız sorunlardan insan olarak etkilenirken, kaç yaşamı tehdit altına sokuyoruz farkında değiliz.  Diğer canlılardan alacağımız bir ders yaşamın hakkını vermeleri.  Soğuğa rağmen, can tehdidine rağmen 600 km yol giden ve “şikayet” ...

Kabz Hali Şefkati

Gün boyu bilemediğim bir huzursuzluk hissi, gün sonunda bir olaydan patlak vererek sinir boşalmasına dönüştü. Meğer bu huzursuzluk şefkat tokadı misaliymiş bildim. Her iki hali yaşıyorsun, sinirlilik ve akıl tutulması ardından gelen sakinlik ve tefekkür. Meğer perdelenen kalbin tefekkür gözünü açmak içinmiş bunu da bildim.  Var olmak, yaşamak, imtihan olmak. Direnmek hayata. Sırf Allah için. Zorlukların üstesinden gelmek, bu yük bana verildiyse ben bu yükü taşıyabilirim demek. Bildim, kuvvet aldım. Rabbim’in sözü bu.  Hayatın kolay olmadığını bildim. Çünkü burası oyalanma ve imtihan yurdu. Bunu da bildim. Bu bilmek kuvvet oldu.  Kuvvetlendikçe hayata karşı imtihanlarda kuvvetlendi. Şeytan kalbi kaydırmaya yer aradı. Ama düşeceğim derken tutundum bir ipe. Allah’ın ipine. Çünkü bildim ki Allah’ın ipine sarılmam lazım hem öyle sarılmak ki sımsıkı. Bu bilmekler arasında ölümü tefekkür etmeyeli biraz zaman geçtiğini farkettim. Ölümü anlamaya çalışmak, kabullenmek...

İnsan ve Yapay Zeka

Resim
   Sizden daha zayıf ve küçük birini Efendiniz olarak kabul eder miydiniz?  İnsan kendinden daha güçlü, daha bilge birini Yaratıcısı kabul etme eğilime sahip. Aksi durum insanın egosuna ters düşüyor ve belki mantığına da.    Robotlar da insanı yaratıcısı/üreticisi olarak kabul etmeyebilir. Bir robot "Nasıl da benim yaratıcım insan olur?" diyerek sorguluyor ve bunun mantığa ters geldiğini söylüyor. Bunu insanın yumuşak, gevşek bir maddeden oluştuğuna, güçsüz ve dayanıksız olduğuna;  kendilerinin de yapımında sağlam metaller kullanılmış, yüzde yüz verimlilik sağlayan ve özel tasarlanmış bir ürün olduğuna dayandırıyor.     İnsan ırkının gücünün tükendiğine, yerine kendilerinin yani robotların üretildiğine inanıyor. İnsanı efendisi olarak görmüyor ve başka bir efendinin olduğunu ve kendisinin de o efendinin elçisi olduğuna inanıyor. Sizler robot yaratmadınız, parçaları birleştirerek ürettiniz, fikrini insanlara sunarak insanın efend...

Sevginin Büyülü Gücü ve Hayati Önemi

4 yaşında bir kız çocuğu, uzun zamandır burnuna sokulmuş bir tüp aracılığı ile yüksek kalorili bir diyetle beslendiği halde ağırlığı sadece 12 kilonun biraz üzerindeymiş. Yaşına göre ufacık kalmış. Bu kadar kalorili beslenmesine rağmen kilo almayışı üzerine bir sürü test yapılmış, raporlar yazılmış. 4 sene boyunca yirmi bir kez hastaneye altı kez de özel kliniğe yatışı olmuş. O tüplerin bağlanması, ince bağırsağından incelenmek üzere parça alınması gibi zorlu bir süreç de geçirmek zorunda kalmış. Çözüm bulunamayınca çocuk psikiyatristine başvuruluyor. Psikiyatrist, tanışmak için gittiğinde hastane odasında anne ve çocuğu görüyor ama gördüğü manzarada anne çocuk arasında hiç etkileşim olmaması dikkatini çekiyor. Anneye çocuk yemek yerken, yememek için naz yapmasın diye etkileşim kurulmaması söylenmiş. Psikiyatrist, ne şekilde ebeveynlik gördüysek beyin gelişiminde büyük etkisi olduğunu ve bu yüzden de çocuklarımıza çocukluğumuzda bize bakıldığı gibi bakma eğilimi taşıdığımızı bildiği i...

Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk #KitapNotları

Yazar erken dönemde yaşanılan stresin ve şiddetin gelişmekte olan beyni nasıl etkilediğini anlatıyor.  Fareler üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda birkaç dakikalık stresli deneyimin farenin stres yanıtının sonsuza kadar değişmesine neden olduğunu gösteriyor. Çocukların yaşadığı travmaları düşündüğümüzde maruz kaldıkları stresin onları ne denli etkilediği ortaya çıkıyor.  Yaşadıklarımız hafızamıza kaydoluyor. Bu süreci düşünürsek, hafızayı anlamaya çalışarak işe başlayabiliriz.  Yazar hafızanın biyolojik sistemlerin bir özelliği olduğunu söylüyor.  “Hafıza bir deneyimi zamanda ilerletme kapasitesidir.”  Hafıza bizi biz yapan bir unsur, çünkü geçmiş yaşantıları bugüne taşıyor. Beyin, geçmişimizin geleceğimizi belirlemesine izin vermesi açısında hafızayı kullanıyor. Günlük yaşantımızda yaşadığımız şeyler geçmişi hatırlatabiliyor. Yani çağrışımlar ile o eylem oluşturuluyor.  Çağrışım hem dili, hem de hafızayı mümkün kılar ve temellerini o...