Bir Yaşam Dili Olarak Şiddetsiz İletişim
İnsanlar anlaşılmak ve anlaşıldığının da farkında olmayı ister. Bunun için de doğru iletişim kurmak oldukça önemli. Bu noktada Şiddetsiz İletişim, iletişime dair kıymetli şeylerden bahsediyor.
Şiddetsizlik, bize hükmeden olumsuz davranışların yerine olumlu davranışların kazanılmalı ilgili bir kavram. Düşüncelerimize bencillik, hırs, öfke, önyargı, kuşku, saldırganlık hakim olmasın. Bunların yerine sevgi, saygı, anlayış, takdir, şefkat ve başkasına yönelik özen olsun.
Şiddetsiz İletişim de kendi ihtiyaçlarımızı fark ettikten sonra başkalarının ihtiyaçlarını da fark edeceğimizi ve bu sayede empatik bir yaklaşım göstereceğimiz bahsediliyor.
Bizi dikkatle gözlem yapmaya, ortam şartlarını ve bizi etkileyen davranışları fark etmeye yönlendiriyor.
Şiddetsiz İletişim sürecinin dört temel öğesi var. Bunlar gözlem, duygu, ihtiyaç ve istek/rica.
Bu süreçte: bizi etkileyen gözlemlediğimiz somut davranışlar, bu gözlemimize bağlı olarak kendimizi nasıl hissettiğimiz, duygularımızı oluşturan ihtiyaçlarımız ve yaşamımızı zenginleştirmek için rica ettiğimiz somut davranışlar üzerine odaklanıyoruz.
Öğeler de dikkat edilmesi gereken şeyler var. Gözlem ve değerlendirme arasında fark ile rica ve talep arasında farkı bilmek gerekiyor. Gözlem, değerlendirip yargılamak değil. Örneğin birine işini yapmadığı için sorumsuz demek yerine hayal kırıklığına uğradığımızı ifade etmek daha etkili. Çünkü değerlendirme yapınca yargılanmış olan kişi savunmaya geçer ve şefkatli yaklaşamaz. Rica ve talep arasında ki farkı anlamak için ise ricamızı söyledikten sonra aldığımız yanıta verdiğimiz tepkiye bakmamız gerekiyor. Ricamız karşısında olumsuz yanıt aldığımız suçlayıcı oluyorsak aslında bu bir talep oluyor. Fakat karşımızdakinin de ihtiyaçlarına odaklanır ve empati ile yaklaşırsak bu rica oluyor. Burada amaç karşımızdakinin ceza almamak için veya zorunlu olarak yapması değil, isteyerek ve şefkatle vermesidir.
Gözlem yaptıktan sonra artık duygularımızı ifade etmemiz gerekiyor. Çoğu zaman insanlar ne hissettiğinden ziyade nasıl davranması gerektiğine odaklanıyor. Bu noktada hissettiklerimizi ve düşüncelerimizi birbirinden ayırmamız gerekiyor. Çünkü somut olarak ne hissettiğimizi bilmezsek kendimizi doğru ifade edemeyiz. Örneğin kendimi yanlış anlaşılmış hissediyorum demek yerine gerçekten duygumuzun ne olduğuna odaklanmalıyız. “Yanlış anlaşıldığımı düşünüyor ve bu yüzden huzursuz/üzgün/rahatsız hissediyorum.
Duygularımızı seçimlerimiz ve ihtiyaçlarımız belirliyor.
Bu sebeple duygularımızın sorumluluğunu almamız karşımızdaki kişiye şefkatle yaklaşmamızı sağlıyor. “Üzgün hissediyorum çünkü SEN bana günaydın demedin” demek yerine “Üzgün hissediyorum çünkü ben günaydın demeni bekliyordum” diyerek duygularımızı ve beklentilerimizi ifade edebiliriz.
Aynı zamanda iletişimde seçenekli düşünmek de oldukça önemli. Çünkü aldığımız olumsuz yanıt karşısında kendimizi suçlamak, başkasını suçlamak gibi tepkiler verebiliriz. Fakat seçenekli düşünürsek, olayı kişiselleştirmeyiz. Biri eğer selamımıza cevap vermediyse birçok şey düşünebiliriz. Beni umursamıyor, selamı bile almıyor, acaba bir şey mi yaptım ya da belki de selamımı duymamıştır. Eğer sadece beni umursamıyor deseydik, öfkemiz 100 olurdu fakat seçenekli düşündüğümüzde öfkemiz azalıyor ve yerine şefkat geçiyor. Empati yapmaya başlıyoruz. Sabit genellemeler yapmaktan kaçınarak çok yönlü düşünmek de şiddetsiz iletişime katkı sağlıyor.
Aslında işin özünde birbirini anlamaya gayret eden insanlar olmanın önemi yatıyor diye düşünüyorum. Karşımızdakine beklentimizi somut bir şekilde ifade etmek anlaşılmanın da olasılığını arttırıyor. Suçlayıcı olmak yerine anlamaya çalışmak önemli. Olayları kişiselleştirmeden gözlem yaparak, ne hissettiğimize ve ne beklediğimize odaklanmak ve bunu somut bir şekilde genellemeden ifade etmek.
Çoğu zaman iletişim problemlerinin temelinde karşı tarafın ne düşündüğünü tahmin etmek ve bilmeden hareket etmek yatıyor. Beklentiye girmek ve bunu söylemeden anlaşılmayı beklemek, karşı taraf bunu anlamayınca da “anlaman gerekirdi, beni sevmiyorsun, beni tanımıyorsun” demek karşımızdaki kişiyi suçlamak oluyor. Oysaki her insan farklı. Kızdığı, üzüldüğü, sevindiği, değer verdiği şeyler farklı. Ve en önemlisi algısı farklı. Nasıl algılandığımızı bilmeden sağlıklı iletişim kuramıyoruz.
Şiddetsiz iletişimin amacı da dürüstlük ve empati üzerine kurulu ilişkiler geliştirmek. Amacı gerçekten anlamak ve anlaşılmak olanlar için oldukça faydalı olduğunu düşünüyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder