Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk #KitapNotları
Yazar erken dönemde yaşanılan stresin ve şiddetin gelişmekte olan beyni nasıl etkilediğini anlatıyor.
Fareler üzerinde yapılan çalışmalar sonucunda birkaç dakikalık stresli deneyimin farenin stres yanıtının sonsuza kadar değişmesine neden olduğunu gösteriyor. Çocukların yaşadığı travmaları düşündüğümüzde maruz kaldıkları stresin onları ne denli etkilediği ortaya çıkıyor.
Yaşadıklarımız hafızamıza kaydoluyor. Bu süreci düşünürsek, hafızayı anlamaya çalışarak işe başlayabiliriz.
Yazar hafızanın biyolojik sistemlerin bir özelliği olduğunu söylüyor.
“Hafıza bir deneyimi zamanda ilerletme kapasitesidir.”
Hafıza bizi biz yapan bir unsur, çünkü geçmiş yaşantıları bugüne taşıyor. Beyin, geçmişimizin geleceğimizi belirlemesine izin vermesi açısında hafızayı kullanıyor.
Günlük yaşantımızda yaşadığımız şeyler geçmişi hatırlatabiliyor. Yani çağrışımlar ile o eylem oluşturuluyor.
Çağrışım hem dili, hem de hafızayı mümkün kılar ve temellerini oluşturur diyor yazar. Beynimiz sıradan ve tahmin edilebilir şeyleri filtreden geçiriyor ve hafızamızdakiler ile karşılaştırıyor. Bir şey öğrenirken beynimiz deneyimlerimize bakar ve bunun yeni bir şey olup olmadığını, dikkat etmesi gereken bir şeyin olup olmadığını kontrol eder. Böylece var olan durumla ilgili yeni anılar oluşturmaz. Yazar, örnek olarak; araba kullanırken yollardaki deneyimleri kullanırız diyor. Yolda giderken her şey odaklanmak zorunda kalmayız. Çünkü beyin odaklandığı her unsura dikkat etmek zorunda kalsaydı kalkına döner ve kaza yapma ihtimali artardı.
Böylece normal olduğunu düşündüğümüz şeyleri aklımızdan çıkarır, tekrardan depolamayız. Bu sayede hemen tepki vermemiz gereken şeylere öncelik veririz.
Peki stres kavramının hayatımızdaki yeri ve önemi nedir?
Gerçek anlamda travmatik deneyim yaşayan çocukların üzerindeki etkiler çok güçlüdür. Bu çocuklar ufak şeylere bile çok fazla tepki verebilirler. Çünkü normal sayılacak şeylere karşı ‘hassasiyet’ oluşturmuşlardır. Bu gibi durumlarda sanki çok büyük bir tehditle karşılaşmış gibi tepki verirler. Böyle olunca beyin sistemi çöküyor ve normalde yapabilecekleri diğer işlevleri düzenleme becerilerini kaybediyorlar. Sonuç olarak yazar; beynin ruh hallerini, sosyal etkileşimlerini ve soyut kavramayı düzenleme kapasitelerinin de tehlikeye girdiğini söylüyor.
Yazar; çevresindekilerin "çocukların güçlü olduğunu düşündüklerini, yaşadıklarını atlatırlar nasılsa" diye inandıklarını söylüyor ve buna kesinlikle karşı çıkıyor. Çünkü çocukların yetişkinlere kıyasla travmaya karşı daha savunmasız olduklarını söylüyor. Bunu Seymour Levine’ bin çalışmalarından öğreniyor.
“Çocuklar dünyaya dirençli gelmezler. Onların öyle olmaları sağlanmalıdır.”
Çocukların beyni gelişmekte olan beyindir. Beyin gelişmekteysen yaşadığı deneyimlere karşı savunmasız ve hassas. Başta da söylediğim gibi beyin yaşadığı durumları karşılaştırıyor ve daha önce bilip bilmediğine, tehdit unsuru olup olmadığına bakıyor. Daha önce yaşamadığı bir olay karşısında hassas olarak bunu hafızaya atıyor. İyi, kötü deneyimler karşısında çocukların beyinleri kolaylıkla şekillenebilir. Yani aslında çocuklar hayatlarının başlarında deneyimlidirler stres ve ilgi örüntülerinin sonucu olarak direnç kazanırlar. Bu nedenle travmalar yüzünden küçüklükte daha hızlı ve kolay dönüşüm geçirilir.
Sensitizasyon ve tolerans kavramları dikkat çekiyor. Bu kavramlar insan zihninin ve travmaya verdiği tepkinin anlaşılmasında çıkarımlar içeriyor.
Sensitizasyon, bir uyarıcı örüntüsünün gelecekte yaşanacak benzeri uyarıcılara karşı hassasiyetin artmasına neden oluyor. Beyin hassaslaştığında ufak stres etkenleri bile büyük tepkiler verilmesini tetikliyor.
Tolerans ise kişinin deneyimlere karşı verdiği tepkiyi zamanla yumuşatıyor.
Tanıdık deneyimlere karşı tolerans geliştirmezsek bunlar bize her zaman yeni ve potansiyel olarak başa çıkılması zor olaylar gibi gelir.
Strese karşı direnç veya savunmasızlık kişinin daha önce deneyimlediği bir olayın ardından beynin geliştirdiği hassasiyete bağlıdır. Beyindeki sistem ne kadar aktifleştirilirse o sistem o kadar sinaptik bağlantı kurar ve bunları sürdürür diyor yazar.
“Etkili bir hafıza oluşturmak için deneyimin örüntülü ve tekrarlı olması gerekir.”
Deneyim örüntüleri önemlidir. Çünkü her şeyi yapmamızı sağlayan sinaptik bağlantıları oluşturur. Beyni çalışmaya zorlamak, beyni strese sokmaktır. Stres olmadığında, sistem ilgilenilmesi gereken yeni bir şey olduğunu bilemez. Yani aslında bir sistemi güçlü kılan ve işlevsel açıdan becerikli yapan şey stres oluyor.
Şu anda güçlü olan stres yanıt sistemi geçmişte örüntülü strese maruz kalmış demektir.
Tabi burada deneyimin örüntüsü ve yoğunluğu önemlidir. Bir sisteme aşırı yük bindirilirse sonucunda yıpranma, düzensizlik olacaktır.
Yazar terapi verdiği bir çocuğa yaklaşımında şöyle diyor:
“Hareketlerimin mümkün olabildiğince öncede tahmin edilebilir olmasını ve her şeyi adım adım yapacağını bilmesini istedim. Ani hareketler yapmayacaktım.”
Çünkü çocuk travma geçirmiş ve hassasiyet kazanmış durumdaymış. Normal olan bir davranış karşısında büyük tepkiler verebilir. Onun yanında yavaş olmak, kontrol edebilmesini sağlamak çocuğun sakin kalmasını sağlayacaktı. Bu sayede terapiye devam edebilecek, çocukla bağlantı kurmaya devam edecekti.
Yazarın değindiği önemli bir noktada beyne gelen sinyallerin örüntüsünün öylesine tekrarlayıcı ve tanıdık olması durumudur. Bazı sinyaller tanıdık ve güvenlidir.
Beyin bu örüntüyü hafızada öylesine derinlere yerleştirmiştir ki bunu göz ardı edebilir. Buna alışma denen tolerans biçimi deniyor. Sürekli gördüğümüz yaptığımız şeyler bize normalleşmeye başlıyor. Mesela diş fırçalamak rutin ve göz ardı edilen bir durumdur. Bu göz ardı etme durumu ta ki bağlam dışı tanıdık bir örüntü meydana gelene kadar devam ediyor. Eğer diş fırçalama işlemi gün batımına karşı yapılırsa bunu hatırlarız diyor yazar örnek olarak.
“Duygular güçlü birer içerik belirtecidir.”
Terapi verdiği çocuklardan birinin olumsuz deneyim yaşaması sonucunda süt, çatal, bıçak gibi sıradan detaylara büyük tepkiler vermesi bağlamdışı örüntülerin hafızaya kaydolmasına örnek oluyor. Bu sıradan şeyler o çocuk için sürekli korku halinde tutan çağrışımcı ipuçları oluyor. Aslında beyni onu daha önce deneyimlediği bilgilerden korumaya çalışıyor. Stresin oluşması deneyimin tehditkar boyutuyla alakalı oluyor.
Çocukların verdiği diğer bir tepki de disosiyatif tepkidir. Aslında ‘donma’ tepkisidir. Bu çocuklar dikkatsizdir ve odaklanmak yerine hayal kuruyor gibi görünürler.
Yukarı da kontrolü çocuğun eline vermenin sakin kalmasını sağladığını söylemiştim. Bu kontrol aynı zamanda çocuğun stres düzeyini kendisinin belirlemesine yardımcı oluyor. Çocuk kendi stres maruz kalışını düzenliyor. Öngörülebilir bir deneyim yaşıyor.
İhtiyaç duydukları yardımı korkmuş çocuklara verebilmenin tek yolu korkunun beyne nasıl etki ettiğini ve sonrada davranışları nasıl değiştirdiği anlayışını uygulamak.
Beynin belirli bir sıraya göre büyük bir hızla gelişmesi çok küçük çocukların travmalar konusunda büyük risk altında olduğunu açıklıyor. Şöyle ki genç beyinler hızla sevgiyi ve dilleri öğrenme konusunda mucizevi yoğurulabilir durumdadır. Bununla birlikte aynı şekilde olumsuz deneyimleri yoğurma konusunda da oldukça yatkındır. Böylece küçük çocuklar travmanın meydana geldiği zamana bağlı olarak kalıcı etkilerine karşı savunmasız olurlar.
İnsanlar hangi yaşta olurlarsa olsunlar korkutucu bir durum karşısında beyinleri ilk olarak en yüksekteki kortikal alanı kapatır. Planlama yapma, açlık hissetme gibi beceriler kaybolur çünkü o korkutucu anda bunlar hayatta kalmamız için işe yaramaz durumdadır. Yani devre dışı bırakılır.
Akut bir tehdit karşısında düşünme hatta konuşma becerileri de kaybedilir, sadece tepki verilir. Bu korkular devam ederse kalıcı hasarlar bırakabilir ve kişinin dünyaya karşı daha dürtüsel ve saldırgan davranmasına neden olabilir. Bunun nedenini ise yazar şöyle belirtiyor; beyindeki sistemlerin kullanıma bağlı bir şekilde değişmesidir.
Stres yanıt ağı çalıştırıldıkça daha fazla değişir ve işlevlerin farklılaşması daha büyük risk taşır. Aynı zamanda stresi kontrol eden ve hafifleten kortikal alanlar kullanıldıkça ufalır ve güç kaybeder. Bunun sonucunda artık değişme başlar ve artık dürtüsel davranışlara dönüşebilir.
“Kullanıma bağlı değişimler de aynı şekilde insan davranışlarının kritik belirleyicisidir.”
Stres yanıt sistemlerimiz insanların sosyal ipuçlarını okuyan ve yanıt veren sistemlerle bağlantılıdır. Öyle ki bazen siz Mutluyken karşınızdaki kişi mutlu değilse sizde mutsuz hissetmeye başlarsınız. Peki bu nasıl oluyor? Bizler başkalarının ifadelerine hareketlerine ruh hallerine karşı hassasız. Beynimizde yaptıklarımızın nasıl karşılık bulduğunu ve biz buna tepki verdiğimizde ateşlenen özel hücreler var. İnsanların sosyal hayatı birbirlerini yansıtma ve bu yansımaların olumlu olumsuz sonuçlarına yanıt verme becerisi üzerine kuruludur.
Çocuklar kötü deneyim yaşadıklarında bunları anlatmakta çekinirler, çünkü ebeveynlerine zor duruma sokacaklarını düşünürler.
Çocuklar deneyimlerini paylaşmıyorlarsa onlarla resim çizmek iyi fikirdir. Çünkü orada hayal güçlerini kullanırlar ve zihinlerinde var olan deneyimleri aktarırlar.
Anlatılan bir olayda çocukların kendi benliklerini bulamadığı belirtiliyor. Çünkü çocuklara hiç seçim yapma imkanı verilmemiş, onların yerine her şey düşünülmüş ve karar verilmiş. Bunun sonucunda benlik algıları oluşmamış.
Benliğin gelişmesi için seçim yapmalı ve bu seçimin sonucunu yaşayarak öğrenmek gereklidir. Yaparak ve yaşayarak öğrenme.
Bazen ne yapılırsa yapılsın çocuklar direnç gösterebilir. Böyle durumlarda onlara gözlemleme ve yaşayıp sonucunu görme deneyimi fırsatı verilmeli.
Travma geçirmiş ve ağır hasar almış çocukların olumlu yönde ilerleme kaydetmesinin sebebini şöyle açıklıyor yazar; İşe en çok yarayan şey, çocuğun hayatındaki ilişkilerin kalitesini ve sayısını artırmaya yönelik olan yöntemdir.
Yakın olmanın ve yan yana vakit geçirmenin gücü, bu çocuklara yardım etmek için önemlidir. Değişimin anahtarı güvendir ve güven sağlıklı ve işleyen ilişkiler kurmakla geliyordu.
Programlar değil insanlar insanları değiştirebilir.
Kaynak: Köpek Gibi Büyütülmüş Çocuk, Bruce D. Perry, Maia Szalavitz
Yorumlar
Yorum Gönder