Kendi tanıklığın senin en önemli tanıklığın!
Doğan hocanın röportajında geçen önemli bir kısmı burada paylaşmak istiyorum.
Bunlara dikkat çektikten sonra asıl önemli noktaya değiniyor. İnsan hayatında iki türlü yaşam var. Bunlar “dış odaklı” ve “iç odaklı” tanıklık. Dış odaklı tanıklıkta anne, baba, öğretmen ve otoriterlerin ne diyeceğine bakılır. Sürekli dışa hesap veren bir yapı var. İç tanıklıkta ise insanın iç tanıklığına giden bir yolculuk var. Dış tanıklık hep bir denetime dayalıyken, iç tanıklığa önem verilmesi gelişime dayalı oluyor diyor.
Burada 6 tanıklık boyutu var ve benimde asıl paylaşmak istediğim nokta bu boyutlar.
Doğan hoca, doğan her çocuğun kutsal bir emanet olduğuna vurgu yapıyor. Eğer bunun farkına varılırsa bunların müthiş bir potansiyel olduğunu söylüyor. Bu potansiyel fark edildiği zaman emanet olduğu ve vebalinin olduğu da fark edilir. Ve o zaman elinden geleni yaparsın ve bu senin için yük olmaz, hayatına şükür duygusu getirir.
Bunlara dikkat çektikten sonra asıl önemli noktaya değiniyor. İnsan hayatında iki türlü yaşam var. Bunlar “dış odaklı” ve “iç odaklı” tanıklık. Dış odaklı tanıklıkta anne, baba, öğretmen ve otoriterlerin ne diyeceğine bakılır. Sürekli dışa hesap veren bir yapı var. İç tanıklıkta ise insanın iç tanıklığına giden bir yolculuk var. Dış tanıklık hep bir denetime dayalıyken, iç tanıklığa önem verilmesi gelişime dayalı oluyor diyor.
Burada 6 tanıklık boyutu var ve benimde asıl paylaşmak istediğim nokta bu boyutlar.
“Bu her zaman var ve yaratan bu 6 tanıklık boyutunu bizim içimize program olarak koymuş vaziyette.” diyor Doğan hoca ve ekliyor "Yaratan öyle bir yaratmış ki bunu 6 aylık bebek bile anlıyor." (Önceki yazılarımda bir bebeğin sevilmediğini hissettiği için kendini ölüme hazırladığını ve aldığı besinleri atık olarak algıladığını anlatmıştım. Aynen öyle de insan tanıklığını hissetmek istiyor ve ne kadar tanındığını, var olduğunu da hissediyor. )
Bu boyutlar şöyle: Ben var mıyım? Olduğum gibi kabul ediliyor muyum? Yoksa ötekileştiriliyor muyum?
Ben tekliğim içinde değerli miyim? Potansiyelime güveniliyor mu? Emek ve zamana değer miyim? Sevilmeye layık mıyım? Ekipten miyim? Bana saygı duyuluyor mu?”
Bu boyutlar şöyle: Ben var mıyım? Olduğum gibi kabul ediliyor muyum? Yoksa ötekileştiriliyor muyum?
Ben tekliğim içinde değerli miyim? Potansiyelime güveniliyor mu? Emek ve zamana değer miyim? Sevilmeye layık mıyım? Ekipten miyim? Bana saygı duyuluyor mu?”
Eğer dış odaklı bir tanıklık var ise sürekli ben var mıyım, beni kabul etmen için ne yapmalıyım diyerek diğerlerinin gözünün içine bakar. İç tanıklıkta anne, baba ve eğitim der ki:
“Bak evladım hiç kimse olmasa dahi senin hayatında sen varsın. Unutma. Unutma bunu sakın. Kendi tanıklığın senin en önemli tanıklığın.”
Fakat iç tanıklıkta şu boyutlar olur:
“Kendi gözünde var mısın? Kendini olduğun gibi kabul ediyor musun? Kendi potansiyeline ve yapabileceğine güveniyor musun? Kendini emek ve zaman verilmeye değer görüyor musun? Kendine saygın var mı? Kendi ekibini keşfettin mi?”
“Kendi gözünde var mısın? Kendini olduğun gibi kabul ediyor musun? Kendi potansiyeline ve yapabileceğine güveniyor musun? Kendini emek ve zaman verilmeye değer görüyor musun? Kendine saygın var mı? Kendi ekibini keşfettin mi?”
İçindeki bizi keşfedip sorumluluğu aldığın zaman hayatına anlam girer diyor Doğan hoca. “Kendi tanıklığını keşfetmiş birisi güvenilir olur.” Dış tanıklığa göre oluşan ahlakta “kimse görmüyor ki istediğini yap.” anlayışı olur. Böylelikle ahlak da tamamen dış denetim odaklı oluşur.
Ama iç tanıklığı keşfetmiş birisi o zaman yapmaz. İşte tasavvuf burada devreye girer diyor Doğan hoca.
Ama iç tanıklığı keşfetmiş birisi o zaman yapmaz. İşte tasavvuf burada devreye girer diyor Doğan hoca.
O can aslında senin özün, evrenin özü ve o tanıklık yapıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder