Kayıtlar

Yabancılaş-ma!

2024 yılının kelimesi "kalabalık yalnızlık" seçildi. Kalabalığın içinde yalnızlık. Yalın olmak.  Ben bu kavramı çok olumsuz yorumlamıyorum. Hatta içinde bulunduğumuz dönemde belki de bazen gereken bir şey bu. İnsanı tüketen, yoran samimiyetsizliğe karşı yalın olma hâli. Ama başka bir kelime var ki o da yaşanırsa o zaman neye tutunabilir insan? Ben bu yılın kelimesini "yabancılaşma" olarak seçmiştim. Kalabalıklar içinde yalnızlığın getirdiği bir sonuç bu. Bu kavram daha farklı. Kime yabancılaşıyor insan? Çevresine mi? Kendisine mi? İnsanın kendisine de yabancılaşmaya başladığını hissettiği bir an var. Kendine yabancılaşma. Bu zamana kadar biriktirdiğin her şeyin sarsılması, bir tür kaybolma. Seni sen yapan neyse onda kendini bulamamak. Hayatın hengamesinde bir tür savrulma. İzini takip ettiğin anlamın bulanıklaşması. İşte bu bir yıkım. Anlam yitince heyecan da kırılıyor. Allah'ın sinek kanadı kadar değer vermediği dünya için insanın duyduğu bu telaş... Oysaki her...

Kalbin şifası sevgidir.

Sevmeye önce kendinden başlamalı... İnsanın sevdiklerine, iletişime, bağ kurmaya yani 'diğerlerine' ihtiyacı var. Çünkü yaratılışı bu, duygusal bir varlık. Bu sebepten dolayı da en ufak şeylerden bile etkilenmeye müsait aslında. Özellikle hayatı yüzeysel değil de daha derin anlamlarla yaşayan hassas insanlar etkilenmeye daha da müsait. Mutlulukları da hüzünleri de yüksek yaşar onlar. Üzüntüler de böyledir. Hayal kırıklıkları da.  Her insanın hayatında güvendiği, umut ettiği, inandığı ama sonunda hayal kırıklığı yaşadığı bazı deneyimleri vardır.  Anlam veremediği, işin içinden çıkamadığı, zorlandığı ve korktuğu. Korkuyordur çünkü o duyguyla nasıl başa çıkacağını bilemiyordur. Sevdikleri destek olsa da onu teskin edecek şeyler söylese de bazen o duygularla başa çıkmak yine de zor olur. Çünkü önce kendinin fark etmesi, kabul etmesi, içselleştirmesi gerekiyordur. Aslında bunun için biraz zamana ihtiyacı vardır. Çünkü zaman hep söylendiği gibi ilaçtır. Neye ilaçtır peki? Duyguların...

Geçen bir yılın ardından...

"Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım." Bugün Oğuz Atay'ın bu sözlerine denk geldim yine. Yıl biterken de bir şeyleri tekrar hatırlattı bana. 2023. Bazı yıllar diğerlerine nazaran daha farklı geçer. Daha yoğun daha hisli. Hayatı, bir şeylere anlam yükleyerek ve içten, hissederek yaşamayı seviyorum. Acı, tatlı, iyi kötü... Her detayıyla kabul etmek. Kabul edince gelen 'yaşadım' ve 'yaşıyorum' hissini seviyorum. Bu; bana hayatı gerçekten deneyimliyor olmak, her hâliyle hakkını vermeye çalışmak gibi geliyor. Şimdi Oğuz Atay'ın sözlerini düşündüğüm zaman kırılmamak, üzülmemek, hayal kırıklığı yaşamamak için ya da yaşamanın hakkını verememek kaygısıyla kendimize fazlaca duvarlar örmek bir şeyleri ıskalamak gibi geliyor. -Her şey dozunda güzel.- Çünkü bunu yapmaya çalışsak bile hayat kontrolümüzün dışında akan ve hep söylenildiği gibi "... biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir." aslında bir n...

Umudu Korumak

İnsanın her an umudunu koruması çok zor. Tüm olumsuzluklar üst üste gelse dahi hâlâ umut edebilmek hayata devam edebilmek için bir şart. İnsanın eğer bir süre sonra bir şeylerin düzeleceğine dair bir beklentisi olmazsa aynı döngü içinde hayattan keyif alamamasına ve ruhsal çöküşe geçmesine sebep olur. Sürdürülebilir bir hayat için duyguların geçiciliğinin farkında olma ve manevi şeylerle beslenme noktasında kendimizi geliştirmeliyiz. Her şeyden önce biz ne istiyoruz ve bizi ne mutlu ediyor? Ayrıca elimizde olmayan şeylerle sürekli şikayet etmek yerine şu an elimde olanlarla nasıl bir mutluluk yaratabilirim diye düşünmek önemli. Eğer dip bir noktadaysanız bu yazımı okuyunca olumsuz duygular içinde olumsuz cevaplarla geleceksinizdir. Ben de diyorum ki bu olumsuz duyguyu yaşamalıyız, kabul etmeliyiz ve sonra bir farkındalıkla bunun geçeceğini düşünüp yavaş yavaş yukarı çıkmaya başlamalıyız.  Çünkü şunu bir kabul edelim ki kimse s...

Bir Farkındalık: Hayatımızdaki güzelliklere dikkat kesilmek

Hayatta kendime öğrettiğim ve zaman zaman hatırlattığım önemli bir şey var. Ne zaman sıkılsam, bunalsam, bazı şeyler yolunda gitmese yani imtihana tabi olduğum zor anlar yaşasam isyan etmekten, şikayet etmekten alıkoyuyorum kendimi. (Bahsetmek istediğim polyanna olmak, yaşadığım duyguyu yok saymak değil. Bu duygunun beni ele geçirip kontrolsüz öfkeye sevk etmesine izin vermemek, yıkıcı olmamak.) Çünkü herkesin biricik olduğunu, kendi hayatının başrolünde olduğunu, Allah’ın adil olduğunu ve Allah’ın her insanın hayatında şükredecek bir başka güzellik verdiğini biliyorum. Birinde aile huzuru, diğerinde sağlık, diğerinde maddi ferahlık, diğerinde başarı, diğerinde sevdiği dostları, diğerinde hayırlı evlat, diğerinde iyi bir eş... Ve bu hiç şaşmadı. Birinde bir şeye özenecek olsam ve bu beni olumsuz etkileyecek olsa diyorum ki onun da imtihanı şu yönden zor. Ben o imtihana tabi olsam bunu kaldıramazdım. Demek ki dağına göre kar veriyor Allah...

Kendine sarıl

Hayata sağlıklı bir şekilde devam edebilmek için kendimizi akışa bırakmayı, anda kalmayı, gelecek kaygısını kenara bırakmayı kendimize ‘hatırlatmamız’ gerekiyor. Bilmemiz değil unutabiliriz ama hatırlatmamız gerekiyor. Eğer bunu biz yapmazsak bedenimiz, yorgun kalbimiz ve beynimiz için bizim yerimize bunu yapacak. Bu bazen göğüs kafesinde bir ağrı, bazen baş ağrısı, bazen bitkinlik ve bazen başka şeyler. Bir şekilde işlerin yolunda gitmediğini, yaşadığın stresin sana zarar verdiğini hatırlatacak.   Bu yüzden şefkatle kendini sarıp sarmalaman lazım. Hayatın bir kere olduğunu “elinden geleni” yaptıktan sonra senin kontrolünde olmayan diğer etkenler için sürekli belirsizlik içinde dönerek kendini yormamayı tekrar hatırlatman gerek kendine. Bazen bazı şeyler olmaz. Bazen de olur ama geç olur ya da hiç olmaz. Sana düşeni yap ve akışta akmaya devam et. Gelecek ve belirsiz şeyler için kaygı duymakla vakit harcamak yerine anda kalmanın keyfini yaşa.  Şu an esen rüzgârı hisset 🍃 , kah...

Üzülmeyin, yalnız değilsiniz

Bazen hiçbir şey yapmak istemediğim günler oluyor. Hayat keyifsiz geliyor. Harekete geçmek için anlam arayışı içine giriyorum. Sonra etrafıma bakıyorum  hayatına devam eden mutlu, keyifli, üretken insanlar görüyorum. Sonra biraz daha kabuğuma çekiliyorum. Fakat sonra bir arkadaşımla sohbet ederken “Şu an keyifsizim, hiçbir şey yapasım yok. Boşlukta gibiyim. Aynı duyguları paylaşıyoruz.” cümlelerini işittiğimde anlaşıldığımı hissetmenin verdiği bir hafiflik oluyor. Anlıyorum ki hepimiz insanız ve dönem dönem aynı duyguları yaşıyoruz.  Düştüğümüz, kalktığımız, yorulduğumuz, enerjik hissettiğimiz değişken modlarımız var. Bunlar o kadar olağan ve hayatın akışında olan şeyler ki insan içinde bulunduğu duyguları kabul etmeyi, onu layıkıyla yaşamaya çalıştığı ve bu duygunun geçici bir süreç olduğunu bilmeye başladığı anda hayatı her şekliyle yaşadığını hissediyor.  Bazen sanki bir tek kendimiz yoruluyor, zorlanıyor gibi hissediyoruz. Fakat a...