Kitap Özeti: Mükemmel Olmamanın Hediyeleri


"Hikayemize sahip çıkmak ve bu süreç içinde kendimizi sevmek, yapacağımız en cesurca şeydir."
Dr. Brene Brown on yıl boyunca her şeyi bütün kalbinle yapma üzerine araştırma yapmış. İlk çalışmalarını utanç, korku ve savunmasızlık gibi zor duygular üzerine yapmış. Topladığı verileri analiz ettiğinde şaşırtıcı ve ilham verici hayat hikayelerini fark etmiş ve bu öyküleri bir araya toplayıp aklına gelen ilk gelen kelimeyi yazmış: Bütün kalbinle.

Bunu yazmış ama ne anlama geldiğini bilmeyerek, peş peşe gelen sorularla. Her şeyi bütün kalbiyle yapan insanlar neye değer veriyor? Yaşamlarında bu dirençliliği nasıl yaratıyorlar? Temel kaygıları ne? Bunları nasıl çözüyorlar? Ve en önemlisi herkes bütün kalbiyle yaşayabilir mi? İhtiyacımız olan şeyi geliştirmek için ne gerekli ve bunu engelleyen şey ne? Kitap bu soruları cevaplandırıyor.

Bu insanlar kusursuzluğu ve savunmasızlığı kucaklayan insanlar. Yazar, keyifle minnettarlık arasındaki bağlantıyı ve dinlenme ve oyun gibi şeylerin beslenme, egzersiz gibi hayati önem taşıdığını öğrendiğini söylüyor. Çünkü onun için çok çalışmak, kurallara uymak, doğruya ulaşıncaya kadar yapmaya devam etmek, daima kendini iyi tanımaya çalışmak vb. kusursuz olan. Bu gerçeği utanç üzerine çalıştıktan on yıl sonra fark ediyor. Ve şöyle diyor:
"Kendimizi ne kadar tanıdığımız ve anladığımız ciddi derecede önemlidir ama bütün kalbinle yaşamak için daha da gerekli başka bir şey vardır: kendini sevmek."
Brown; Bütün kalbinle yaşamak sabah uyanmak ve ne halledilmiş ve ne kadarı bitirilmeden bırakılmış olursa olsun, ben yeterliyim, diye düşünmek için cesaret, merhamet ve bağlantı geliştirmektir diyor. 
Aynı zamanda gece yatağa giderken "Evet, mükemmel değilim, savunmasızım ve bazen de korkağım ama bu aynı zamanda cesur olduğum, sevgiyi ve aidiyeti hak ettiğim gerçeğini değiştirmez." diye düşünmektir.

Kendimizi duygusal, fiziksel ve ruhsal olarak bitik hissettiğimizde zorlamak yerine yavaşlamaya çalışmalıyız. Yazarın "derin kazı" dediği bitkin ve yenik düştüğümüzde yapacak çok iş ve kendimize bakmak için çok az zamanımız olduğunda kullanacağımız yöntemler keşfetmeliyiz. Derin kazı içinde dikkatli olmak, ilham almak ve bir başlangıç yapmak gibi adımlar var.

Derin kazı yöntemlerine ise dua, meditasyon, kedine merhamet, yeni ve farklı tercihler yapmak için ilham almak ve başlamak, harekete geçmek kısaca bize iyi gelen şeyi bulmak diyebiliriz.

Utanç, gizliliği sever. Utancın temelinde kabul görmeme ve sevilmeme kaygısı var. Bu yüzden utancımızı; güvendiğimiz, merhamet edeceğine inandığımız birine anlatma cesareti gösterip, bağlantı kurarsak azaltabiliriz. Bağlantı kurmak kitapta en sık bahsedilen şeylerden biri. Mücadelemizi onu dinlemeye hak kazanmış birisiyle paylaşarak onurlandırmalıyız diyor Brown.

Yukarıda geçen merhamet ve cesaret kavramlarını biraz açmak gerekirse Brown merhameti "Her şeyimle sevilmek ve aynı zamanda kabul edilmek" olarak tanımlıyor. Cesaret ise eski ve asıl anlamı olarak "Kalbindeki her şeyi anlatarak aklından geçeni söylemek"tir. Günümüzde cesaret güç ve kahramanlık olarak algılansa da bizim üzerinde durmamız gereken nokta bu tanım.

Bu arada merhametin şifacı-yaralı arasındaki ilişki olmadığını, denkler arasında kurulan bir ilişki olduğuna değiniyor yazar. Kendi karanlığımızı iyi tanıdığımız zaman başkasının karanlığıyla olabiliriz.

Bir de yardım isteme meselesi var. Yardım istemekten çekinmemek gerekiyor, bu sayede darmadağın ve kusurlu olma izni kazanacağımıza vurgu yapıyor yazar. Yardım istersek çevremiz de bilgeliklerini bizimle paylaşır.
"Başkalarının ne düşündüğünü bıraktığımızda ve kendi öykümüze sahip çıktığımızda, değerliliğimize erişim sağlarız."
Değerliliğin ön koşulu yoktur. Bir ön koşul yerine getirildiği zaman değil, "şimdi" değerli olmak. Sevgi ve ait olmaya şimdi layığız.

Utanç ve sevgi, savunmasızlık ve duyarlılığa dayanır. Burada dikkat etmemiz gereken şey sevgi için aidiyet ve uyum sağlamanın aynı şey olmadığıdır.

Uyum sağlamak bir durumu değerlendirmek ve kabul edilmek için olmanız gereken kişi haline gelmektir. Aidiyet ise olmamız gereken kişiyi değiştirmemizi gerektirmez. Bu sebeple uyum sağlamak, aidiyeti engeller. Sevgi ise aidiyete aittir.

Sevgi için de utancı iyi anlamamız gerekiyor. Utanç temelde sevilmeme korkusudur. Kusurlu olduğumuza ve bu nedenle sevgiye ve aidiyete layık olmadığımıza inanmamızdır. Utanç mükemmeliyetçileri sever. En iyi şekilde görülmek için çaba sarf etmek, hakikati görmeyi zorlaştırır.
"Değersiz görülme korkusu, bizi hikayelerimizi bastırmaya zorlamak için yeterlidir."
Utanç ve suçluluk arasında da farklılıklar var. Utanç kişinin kendisiyle ilgilidir, suçluluk ise davranışla ilgilidir. Bu sebeple suçluluk kişiyi özür dilemeye ve hatayı telafi etmeye yönlendirirken, utanç ise değişebileceğimize olan inancımızı kırabilir, yıpratabilir.

Utanca karşı direnmek için bu konuda konuşmak ve hikayemizi sahiplenmek gerekir. Utanç ve hikaye kavramlarına da açıklık getirmek gerekiyor.

Utanç korku, suçlama ve bağlantısızlıkla ilgiliyken; hikaye değerlilik ve bize cesaret, merhamet ve bağlantı getiren kusurlulukları kucaklamakla ilgili. Hikayenin tanımı çok hoşuma gitti benim.

Kısaca utançla başa çıkmak için hikayemizi sahiplenmeli yani kusurlarımızı kucaklamalıyız. Kusurlarımız bize değerlilik, cesaret, merhamet ve bağlantı getirir.

Hikayemizi kabul ettikten sonra bunu uygulama kısmına sahicilik adını vermiş Brown.
Sahicilik, her gün bizden beklendiğini düşündüğümüz kişi olmayı bırakma ve olduğumuz kişiyi kucaklama uygulamasıdır. 
Sahiciliği seçmek aynı zamanda kusurlu olmayı, sınırlar koymayı, kendimize savunmasız olma imkanı vermek için cesaret geliştirmektir.

Sahicilik nasıl yaşamak istediğimize bağlı bilinçli bir tercihtir. Bunu da özduyarlık geliştirerek uygulayabiliriz.
Özduyarlık özsevecenlik, ortak insanlık ve bilinçlilik gibi kavramları içine alır.

Özsevecenlik ile kendimize karşı anlayışlı ve sevgi dolu olmayı; ortak insanlık anlayışı ile kişisel ızdırap ve duyguların aslında ortak insani paylaşım olduğunu, "tek bana" olmadığını kabul etmeyi; bilinçlilikle ise duygulara karşı dengeli olmayı ve duygulara kendini kaptırıp sürüklememeyi öğreniriz.

Yaşadığımız zorluklar karşısında direnç gösterebilir, zorluğun üstesinden gelebiliriz. Brown, direncin temelinde maneviyatın olduğunu düşünüyor. Dini anlamda değil sadece. İçimizde, derinlerde hepimizin birbiriyle bağlantılı olduğunu ve bu bağlantının sevgi ve merhamete dayandığını kabul etmek.

Maneviyatın temelinde direnci oluşturan unsurlar:

-Umudu büyütme.k
-Eleştirel farkındalığa sahip olmak.
-Hissizleşmeyi bırakmak ve savunmasızlık, huzursuzluk ve acıyı azaltmak.

Bunlar arasında yazarın umut tanımlaması ilgimi çekti. Umudun bir duygu olmadığını bir düşünüş biçimi, bir biliş süreci olduğunu söylüyor. Duygular destekleyici rol oynar ama umut gerçekte hedefler, yollar ve eylemlilik üçlemesidir.

Kısacası umut "hedefler belirlemek, bu hedeflerin peşinden gitme kararlılık ve azmine sahip olmak ve kendi yeteneklerimize inanmanın bileşimidir." diyebiliriz.

Son olarak şunu eklemek istiyorum: Mükemmel olmamanın vereceği en güzel hediye kişinin kendisini sevmesidir. Sonrasında ise kendisini olduğu gibi kabul etmesi, hikayesine yani kendisine değerlilik, cesaret, merhamet ve bağlantı getiren kusurlarını kucaklaması ve sahiplenmesidir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kitap Özeti: Kendinle Savaşma Sanatı

Yabancılaş-ma!

Kitap: Benliğini Arayan Çocuk-Virginia M.Axline