Kitap: Benliğini Arayan Çocuk-Virginia M.Axline

Kitap ailesi tarafında zihinsel geriliği olduğu düşünülen bir çocuğun oyun terapisi ile benliğini bulmasını anlatıyor. Dibs adında erkek bir çocuğun gerçek hayat hikayesinden alınmış ve kitapta bulunan diyaloglar tutulan kayıtlardan direkt olarak aktarılmış. Bu da kitabı daha anlamlı ve cazip kılıyor.
Dibs, henüz 5 yaşında ve özel bir anaokuluna gitmektedir. Fakat hiç istemiyor ve gittiğinde de hiçbir şey ile ilgilenmiyor bazen de hırçın davranıyor. Okula annesi bırakıyor ve gidiyor. Dibs ise bahçede birinin gelip O'nu almasını bekliyor. Paltosunu veya ayakkabısını kendisi çıkarmıyor. Öğretmeni yapıyor bunları. Çoğu zaman grup etkinliklerine katılmıyor, fakat öğretmenleri hiçbir şey yapmasada yinede grup içinde olsun diyerek O'nu da bir gruba dahil ediyorlar. Dibs genelde sınıf içinde emekliyor, masaların altına giriyor ve devamlı kitaplarla ilgilenerek zaman geçiriyor.

Ailesinin düşündüğü gibi zihinsel bir geriliği olduğu konusunda öğretmenleri kesin bir hüküm veremiyor. Çünkü Dibs'in davranışları tutarsız. Kimi zaman ağır zeka geriliği olan bir çocuk gibi davranıyorsa da kimi zaman üstün zekalı denecek kadar O'na söylenenleri hızlı ve sakince yapıyor. Bu tutarsızlıktan ötürü öğretmenleri Dibs'e karşı hep umutlu.Öyle ki Dibs dinlemiyor gibi göründüğü zamanlarda bile öğretmeni O'na kitap okur ve bir şeyler anlatır. Bazen bir mıknatısla gelerek manyetik çekim hakkında konuşur bazen de O'nun ilgileneceğini düşündüğü konulardan bahseder. Eğer Dibs'n zihinsel geriliği varsa bile öğretmen "Bunu yapmakla ne kaybederim?" düşüncesi ile O'na yaklaşıyor.

Dibs'i daha iyi anlamak için ailesine bakacak olursak,
babası bilim adamıdır ve üstün zekalı denecek kadar da zekidir. Annesi  ise başarılı bir doktordur. Dorothy adında da ise kız kardeşi vardır. Annesi Dorothy'nin parlak ve mükemmel bir kız olduğunu düşünüyor ve böyle düşündüğü içinde Dibs hakkında bir hata varsa bunu kendinde aramıyor. Çünkü sorun kendilerinde olsa Dorothy de öyle olurdu diye düşünüyor. Annesi kariyerinin altın çağında olduğu dönemde Dibs'e hamile kalıyor. Bir yandan kariyerinin önünde engel olarak görüyor Dibs'i. Eşi ile de uzaklaştığını görüyor ve bunun sebebini yine Dibs olarak görüyor ve daha anne karnındayken Dibs istenmeyen ve kabul edilmeyen bir çocuk oluyor. Babası zaten çocuk istemeyen biri. Hal böyleyken Dibs daha doğduğunda duygusal yoksunluk ile karşılaşıyor ve içine kapanık bir çocuk oluyor. Bu sebeplerden dolayı zaten istenmeyen çocuk olan Dibs şimdi de zihinsel geriliği olarak doğan bir çocuk etiketini alıyor. Anne ve babası O'nu kendi ailelerinden saklıyor, bir nevi utanıyor. Çünkü kendileri bu kadar başarılı iken Dibs'in durumunu kendilerine yakıştıramıyorlar. 

Anaokulunda da herhangi bir gelişme göstermediği için en son olarak klinik psikolog ile görüşmeye karar veriyorlar. Klinik psikolog Dibs'i gözlemlediğinde O'nun tek tutarlı davranışının herkesi reddetmesi olduğunu ve yalnız, mutsuz bir çocuk olarak göründüğünü ifade ediyor. Çocukta kahkaha ve mutluluğun hiçbir izi yok. Hayat O'nun için sıkıcı.
Klinik Psikolog aile ile görüşerek Oyun Terapisi'ne başlamak istediğini belirtiyor ve süreç başlıyor.

Dibs oyun odasındaki oyuncaklarla oynarken anne, baba ve kız kardeş bebeklerine karşı öfke duyuyor. Ev oluştururken ise "Kapı kilit yok." diye tekrar ediyor. Bunlar aslında hislerinin bir yansıması oluyor. Klinik psikolog verdiği tepkileri sorgulamıyor, zaten bir tepki verdiyse ne diye daha ısrar edeyim diye düşünüyor, kendisi istediği şekilde ifade etsin diyerek Dibs'i sıkboğaz etmiyor.
Çünkü başkaları tarafından çoktan cevaplandırılmış sorular bir çocuğun sadece kafasını karıştırır.
Klinik Psikolog Dibs'e yanında olduğunu ve istediğinde O'na yardımcı olacağını söylüyor. Dibs "Bu doğru." diyor. Genel olarak diyaloglarda Dibs ne anlatıyorsa Klinik Psikolog'ta onu tekrarlıyor ve ifade ediyor. Böylece Dibs'in eklemek istediği şeyler olacaksa onun önünü kesmemek adına böyle yapıyor. Bu dikkatimi çekmiş ve hoşuma gitmişti. Bu sayede kendisini ifade etmesi için fırsat sunuyor ve onu kısıtlamıyor.


"Her çocuğun kendi dünyasını kendince keşfedebilmesi için zamana ihtiyacı vardır. "
Bu düşünce ile Dibs'i acele ettirmiyor. Dibs kendini  ne kadar ifade etmek istiyorsa o kadarına saygı duyuyor ve zamanla bu ifade edişlerin artacağını düşünüyor ki nitekim öyle oluyor.
İletişim kurarken yaptığı yorumların Dibs'in hareketleriyle uyumlu olmasına gayret ediyor, herhangi bir şekilde hareket etmesine sebep olacak ifadelerden kaçınıyor, bunun yerine O'nu anlamaya çalışarak basitçe iletişim kuruyor.

İşin en başından itibaren oyun terapisi odasında Dibs'in tempoyu belirlemesine izin veriyor, O'nun karşılıklı iletişim kurma gayretlerini gördüğünü bilmesini istiyor. 
Dibs'in yaptıkları karşısında Onu övgülere boğmak ve yetenekleri konusunda şaşkına çevirmek değildi hedefi. Sonuçta Dibs'in yapabildikleri zaten ortadaydı.


"Bireyin girişimde bulunması için fırsat verildiğinde, kendisini en güvenli hissettiği zeminde yapacağı bir eylemi gerçekleştirmeyi tercih eder."
Aslında bu, bireyin güvende hissetmesine sebep olur. Çünkü temkinli olan kişiler bütünlüklerinin koruyabilirler.

Dibs artık göz göze gelmeye başlamış ve sınırlarını genişletiyor. Bu faaliyetler bir tür kendini gösterme oluyor. Dibs kendisini idare edecek kadar değil, aslında parlak yeteneklere sahip bir çocuk.


Çocukların yaptıkları sebepsiz şeyler değildir genelde. Çocuğu anladığımızı Ona hissettirmeli ve güven duymasını sağlamalıyız. Amacımız çocuğu acele ettirmek değil, bunu Ona hissettirmeliyiz. Zihnimizi okumasını istemediğimizi, Onun isteği dışında bir şey yapmayacağımızı ve Ona danışmadan karar vermeyeceğimizi bilmeli.

Bu noktada anahtar kelimeler ise; ZamanÇaba ve Sabır.
Güven oluşumu içinde Dürüstlük.

Dibs'in kendisinden bahsederken "ben" deme alışkanlığı yok. Kendisine emreder şekilde "Paltonu ve kasketini çıkaracaksın." diyor. Bir seansta oyun oynarken kapanmayan kapıyı kapatmaya çalışıyor ve kapatıyor. Sonrasında "Yaptım." diyor çekinerek ve gülümseyerek. Bu şekilde yavaş yavaş ben demeyi öğreniyor.

İlgimi çeken bir yaklaşımda şöyle: Dibs bir resim yapıyor ve bunu Bayan A dediği klinik psikologa vermek istediğini belirtiyor. Bayan A. ise Ona "Onu bana vermek istiyorsun öyle mi?" diyor. Böylece Dibs ile iletişimin devamını sağlıyor. Oysaki Dibs resmi ona vermek istediğinde teşekkür etseydi iletişim orada sonlanabilirdi. Fakat bu soruya karşılık Dibs resmi anlatmaya başlıyor ve neler yaptığını ifade ediyor. 

Dibs babasını sevmiyor, Onun, üzerine kapıları kilitlediğini ifade ediyor. Dibs'in odasından içeriye uzana bir ağaçları var ve bu ağaç Dibs için bir dost niteliğinde. Bir gün babası Dibs'in bu ağaç yüzünden okula gitmek istemediğini düşünerek bu ağacı kestiriyor. Dibs ne kadar ısrar etse de o ağaç kesiliyor. Fakat evin bahçıvanı Bu ağacın bir dalını Dibs'e veriyor. Dibs ise ağaç dalını çok değer vererek saklıyor. Aslında okumayı biliyor, çeşitli müzik aletleri çalabiliyor, odasında bilimsel birçok malzeme var. Yetenekli ve her şeyin farkında bir çocuk fakat bu yeteneğini dışa vurmuyor, ailesiyle konuşmuyor hele ki babası ile konuşmayarak ondan intikam aldığını düşünüyor. 

Dibs, Bayan A.'nın bir yardımı üzerine ona teşekkür etti. Bayan A. "Bir şey değil." diyerek karşılık verdi. Dibs gülümsedi ve "Bana, bir şey değil dedin!" diyerek odanın içinde sevinç gösterisinde bulunuyor. Aslında basit gibi görünen çoğu ifade çocuğun benliği için çok önemli. Orada kendini değerli hissediyor.

Dibs Bayan A'ya "Sen bana aptal demiyorsun. Yardım istiyorum, ediyorsun. Bilmiyorum diyorum, biliyorsun. Ben yapamam diyorum, sen yapıyorsun." dedi. Buradaki ifadeler çok önemli. Çocuğa hitap ederken seçilen kelimelere çocuğa gerçek gibi gelebilir ve çocuk kendini öyle hissedebilir. Burada ise ailesinin yapmadığı şeyleri yapan Bayan A'ya sevgisini ifade ediyor aslında.

Dibs'teki gelişmeler ailenin de dikkatini çekiyor. Artık ailede kendilerinde hata olabileceği fikrini kabul ediyor ve bir hata varsa düzeltmeyi istiyorlar. Babası artık Dibs ile konuşuyor. Hatta Dibs "Baba beni artık biraz daha seviyor, Baba benimle konuşuyor." diyor. İyi düşünelim. Bir babanın ufacık bir ilgisi bile çocuk için çok değerli. Bu ilgi sadece konuşmak bile olsa öyle. :)

Dibs oyuncaklarla konuştuğunu fakat insanlarla bilerek konuşmadığını gülerek söylüyor. Çünkü nesneler cansız olduğu için çocuklar onlarla güvende hisseder ve korkmaz.

Çocuğun gelişimine ve öğrenme hızına saygı duyulmalı. 
"Çünkü bir çocuk kendisini bir şeylere ne kadar yeterli olduğu konusunda ispata zorlandığında sonuç genelde facia olur. Çocuğun sevgiye, kabule ve anlayışa ihtiyacı vardır. Reddedilme, şüphe ve hiç bitmeyen sınavlarla yüz yüze kalırsa perişan olur."

Dibs, yaşadığı bu duygusal yoksunluk içinde iyice içine kapanabilir ve tam anlamıyla hayattan koparak kendini yok edebilirdi. Fakat yaşadığı duygusal yoksunluğa rağmen annesinin öğrettiklerini almış ve öğrenmişti. İşte mucize burada. Dibs, maruz kaldığı baskıya rağmen bütünleşme ve kavrayışını sürdürmüş.

Dibs, anaokuluna gitmeye devam ediyor, arkadaşları ile arası iyi ve faaliyetlere katılıyor. Öğretmenleri bu durumu fark ederek Dibs'teki iyileşme konusunda klinik Psikologu bilgilendiriyor. Fakat bazı bilgiler çarpıcı. Dibs okumayı çok iyi bildiği halde, okuma derslerinde diğer arkadaşlarının seviyesinde yavaş ve heceleyerek okuyormuş. Tabi öğretmenler bu durumda memnun fakat psikolog neden böyle davrandığını düşünüyor ve şu sonuca varıyor: 

"Zihinsel yetenekleri bunca zaman hep onu sınamak için kullanılmıştı. Hepsi onun korktuğu dünya ile arasında bir engel ve sınır teşkil etmişti. Şimdi bu yetenekleri gizlemeye çalışması savunmaya ve kendini korumaya yönelik davranıştı."

Yani Dibs'in yeteneklerini gösterme konusundaki sınırlayıcı tavrı dışlanma korkusu sebebiyle aldığı bir önlem aslında. 

Dibs, duygusal yoksunluk sebebi ile üstün zekalı olduğu halde zihinsel geriliği olan bir çocuk olarak görülmüş, sonrasında alığı terapi ile kendisi ve ailesi de değişmiş, artık üstün zekalıların olduğu bir okulda eğitim almaya başlamıştı. Dibs, farkedilen ve gayret ile benliğini bulan bir çocuk. Bu konuda ebeveynler ve eğitimciler dikkatli ve gayretli olmalılar. Her çocuk kazanılmayı hak ediyor. :)

 Son olarak kitaptan şu alıntı ile bitirmek istiyorum:


"Ve bence tüm çocukların gökyüzünde sadece kendilerine ait bir yıldızları olmalı. Ve bence tüm çocukların kendilerine ait bir ağaçları olmalı. Ve bence böyle olmalı."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kitap Özeti: Kendinle Savaşma Sanatı

Yabancılaş-ma!