Eşsiz Bir İkram : İmanın Lezzeti
İnsan hayatının herhangi bir döneminde imanın lezzetini bir kere bile olsun aldı ise onu kaybettiğinde neyi kaybettiğini çok iyi biliyor ve yitiğini bulamama hüznü ile gönülde ki o yeri dolduramıyor.
O lezzet çok başka. O geri dönüş, hayatını farkına varış, esasen kulluğun farkına varış hissi çok başka. Çünkü biliyor ki bu tamamen bir ikram. Belki bunun için senelerce gözyaşı dökmedi, belki dua bile etmedi. Hayatı kulluk perdesinin arka tarafında yaşadı. Ama işte bir gün bir vesile ile. Bir vesile ile her şey değişiyor. Hayata bakış alanı değişiyor. Çünkü artık o kulluk perdesinin bizzat kulluk kısmından bakmaya başlıyor. Bu nasip oluyor. İkram dedik ya başta buna, işte bu Allah'ın, kulun biricik Rabbisinin ondan vazgeçmediğinin kanıtı oluyor.
Öyle bir ikram ki pek çaba harcanmadan, ansızın gelen ve çok sarsıcı bir şey. Bu ikramın böyle bilinçsiz bir zamanda sunulması daha cazip hale getiriyor ve kişide bir mahcubiyet oluşturuyor. Çünkü kendisi talep etmemiş, talep edecek şuurda yaşamıyormuș ki, nasıl istesin. Böyle bir zamanda rahmet tokadı gibi ikram sunulmuş gönlüne. Bu ikram gönlünden damarından tüm hücrelerine akmış gitmiş. Varlığı bambaşka olmuş. Düşüncesi, yașayıșı, değerleri değişmiş. Herkesin belki zor dediği şeyleri nefsine çok kolay kabul ettirmiş. Tabi bu sırada yine başka bir ikramın farkına varmış. Zorluklar onun için kolaylașmaya başlamış. İşte bunlar tamamen Rabbin ikramı, Rabbin lütfu keremi sayesinde olmuş. Bunları farkettikçe mahcubiyeti artmış. Ama bu mahcubiyet şükre vesile olmuş. Bir sorumluluk hissi doğurmuş. Bahsettiğim bu ikram: imanın lezzeti. İman insanı olgunlaştırır. Kesinlikle ve kesinlikle insanı insan eder! İman insanı insana eder! Kendinde ne kadar hoş olmayan özellik varsa iman bunu terbiye eder. Ama hayat durağan değil. Her gün çeşitli imtihanlar ile muhatap olunuyor. Buda imanın kuvvetinin sabit tutulması veya artması konusunda kişiyi sürekli hareket halinde tutuyor ve zorluyor. Ama hayat ya işte insan düşebiliyor. O kolaylaştırılan zorlukların tekrar zor geldiği dönemler geliyor. İmanın terbiye ettiği nefis tekrar söz dinlemez hale geliyor. İnsan bu durumda en çok yitirdiği imanın lezzetine üzülüyor, gönül susuz kalıyor.
Ulaşması gereken yeri iyi biliyor. Hasretle yine oraya ulaşmaya, yitirdiğini bulmaya çalışıyor. Diyor ki aciz bir haldeyken ikram edilen bu nimet şimdi bu kadar farkındalık içinde neden sunulmuyor ve yitirildi? İşte tüm mesele bu nedeni bulmak. Bir yerde bir şey tökezlemiș, domine taşı etkisi yaparak devamı gelmiş. Bir yığın olmuş belki. Sebebi ne? Ufak bir kayma belki. İşte mesele o ilk kayma ve tökezlemeyi bulmak. Ve bu sırada bolca duaya sarılmak..
Her şeyin kıymetini bilmek, bu bilinç ile hareket etmek duası ile Esselamualeyküm.
O lezzet çok başka. O geri dönüş, hayatını farkına varış, esasen kulluğun farkına varış hissi çok başka. Çünkü biliyor ki bu tamamen bir ikram. Belki bunun için senelerce gözyaşı dökmedi, belki dua bile etmedi. Hayatı kulluk perdesinin arka tarafında yaşadı. Ama işte bir gün bir vesile ile. Bir vesile ile her şey değişiyor. Hayata bakış alanı değişiyor. Çünkü artık o kulluk perdesinin bizzat kulluk kısmından bakmaya başlıyor. Bu nasip oluyor. İkram dedik ya başta buna, işte bu Allah'ın, kulun biricik Rabbisinin ondan vazgeçmediğinin kanıtı oluyor.
Öyle bir ikram ki pek çaba harcanmadan, ansızın gelen ve çok sarsıcı bir şey. Bu ikramın böyle bilinçsiz bir zamanda sunulması daha cazip hale getiriyor ve kişide bir mahcubiyet oluşturuyor. Çünkü kendisi talep etmemiş, talep edecek şuurda yaşamıyormuș ki, nasıl istesin. Böyle bir zamanda rahmet tokadı gibi ikram sunulmuş gönlüne. Bu ikram gönlünden damarından tüm hücrelerine akmış gitmiş. Varlığı bambaşka olmuş. Düşüncesi, yașayıșı, değerleri değişmiş. Herkesin belki zor dediği şeyleri nefsine çok kolay kabul ettirmiş. Tabi bu sırada yine başka bir ikramın farkına varmış. Zorluklar onun için kolaylașmaya başlamış. İşte bunlar tamamen Rabbin ikramı, Rabbin lütfu keremi sayesinde olmuş. Bunları farkettikçe mahcubiyeti artmış. Ama bu mahcubiyet şükre vesile olmuş. Bir sorumluluk hissi doğurmuş. Bahsettiğim bu ikram: imanın lezzeti. İman insanı olgunlaştırır. Kesinlikle ve kesinlikle insanı insan eder! İman insanı insana eder! Kendinde ne kadar hoş olmayan özellik varsa iman bunu terbiye eder. Ama hayat durağan değil. Her gün çeşitli imtihanlar ile muhatap olunuyor. Buda imanın kuvvetinin sabit tutulması veya artması konusunda kişiyi sürekli hareket halinde tutuyor ve zorluyor. Ama hayat ya işte insan düşebiliyor. O kolaylaştırılan zorlukların tekrar zor geldiği dönemler geliyor. İmanın terbiye ettiği nefis tekrar söz dinlemez hale geliyor. İnsan bu durumda en çok yitirdiği imanın lezzetine üzülüyor, gönül susuz kalıyor.
Ulaşması gereken yeri iyi biliyor. Hasretle yine oraya ulaşmaya, yitirdiğini bulmaya çalışıyor. Diyor ki aciz bir haldeyken ikram edilen bu nimet şimdi bu kadar farkındalık içinde neden sunulmuyor ve yitirildi? İşte tüm mesele bu nedeni bulmak. Bir yerde bir şey tökezlemiș, domine taşı etkisi yaparak devamı gelmiş. Bir yığın olmuş belki. Sebebi ne? Ufak bir kayma belki. İşte mesele o ilk kayma ve tökezlemeyi bulmak. Ve bu sırada bolca duaya sarılmak..
Her şeyin kıymetini bilmek, bu bilinç ile hareket etmek duası ile Esselamualeyküm.
Yorumlar
Yorum Gönder